Kuranda Cumartesi Günü Yasağı Nedir ?

Ilayda

New member
[color=] Cumartesi Günü Yasağı: Unutulan Bir Hatırlayışın Hikâyesi

Selam forumdaşlar,

Bugün sizlerle bir hikâye paylaşmak istiyorum. Ne sadece geçmişin bir anlatısı, ne de yalnızca bir dinî olay... Daha çok insanın içindeki sınavların, sabrın, merhametin ve vicdanın hikâyesi. Kur’an’da geçen Cumartesi yasağı — Ashab-ı Sebt olayı — belki bir milletin sınavıydı, ama bana kalırsa her insanın kendi içinde yeniden yaşadığı bir imtihanın sembolü. Gelin, bu hikâyeye duygularımızla, sorularımızla ve birbirimize dokunan içtenliklerle birlikte dalalım.

[color=] Balıkların Kıyıya Geldiği Gün: Hikâyenin Başlangıcı

Bir deniz kasabasında, maviyle kumun buluştuğu yerde, rüzgârın hep aynı melodiyi çaldığı bir köy vardı. Halk geçimini balıkçılıkla sağlardı; her sabah denize açılır, akşam dönerdi.

Ama bir gün Allah onlara bir sınav verdi:

“Cumartesi günü avlanmayın.”

O günden sonra tuhaf bir şey oldu.

Cumartesi geldiğinde balıklar, hiç olmadığı kadar kıyıya yaklaşmaya başladı. Parlak pullarıyla adeta denizin aynasında dans ediyor, sanki insanlara sabırlarını ölçercesine meydan okuyorlardı.

Diğer günlerdeyse deniz bomboştu.

[color=] Leyla: Empatinin Sesi

Leyla, kasabadaki en genç kadınlardan biriydi. Kocası denizciydi ama yasa geldiğinden beri, her Cumartesi kıyıya bile yaklaşmıyordu.

Leyla, eşine ve diğer erkeklere hep şunu söylerdi:

“Bu bir yasak değil, bir hatırlatma. Allah, bize durmayı öğretiyor. Her gün çalışmayı değil, bazen sabretmeyi öğrenmemizi istiyor.”

Kadınlar genellikle birbirlerine destek olurlar, ama aynı zamanda toplumun vicdanı gibi davranırlar. Leyla da öyleydi. Çocuklara sabrı, doğaya saygıyı anlatır, yasağın özünü “yasak olmak için” değil “insanı eğitmek için” var olduğunu söylerdi.

O, yasağın ardında bir kalp eğitimi görüyordu.

[color=] Harun: Akılla Yol Arayan Adam

Harun, köyün en bilge adamıydı. Kadim metinleri okur, düşünür, tartışırdı.

O da yasağa uyuyordu, ama içinde sorular vardı.

“Allah, bizi neden böyle bir denemeyle sınıyor?” derdi kendi kendine.

O, meseleyi stratejik bir sınav olarak görüyordu.

Toplumu korumak için düzen gerekir, ama o düzenin altında vicdan olmazsa hiçbir kural anlam kazanmaz diye düşünürdü.

Harun’un aklı hep çözüm arayışındaydı.

Bir grup genç, yasağı delmeden balık yakalamanın yollarını aramaya başladığında, Harun’un aklı karıştı.

Onlar Cumartesi günü ağlarını denize atmıyorlardı, ama bir gün önceden bırakıyorlardı. Balıklar Cumartesi doluşuyor, Pazar günü çıkarılıyordu.

Kâğıt üzerinde yasağa uymuşlardı… ama ruhen?

[color=] Vicdanla Akıl Arasında: Kasabanın Sessiz Çatışması

Leyla, bu oyunu öğrendiğinde çok üzüldü.

“Biz Allah’ı kandıramayız. Kuralları eğip bükmek, kalbimizi bükmektir.” dedi.

Ama Harun ona şöyle cevap verdi:

“Onlar aç. Çocuklarını doyurmak için bir yol buldular. Belki bu da bir çıkıştır.”

İşte burada hikâye, cinsiyetlerin ötesinde iki bakışı gösteriyor:

Kadınların içten gelen sezgisel doğruluk anlayışıyla, erkeklerin mantık ve stratejiye dayalı çözüm arayışı…

Biri kalbiyle konuşuyor, diğeri aklıyla.

Fakat her ikisi de iyilik istiyor, sadece yolları farklı.

[color=] Sınavın Asıl Yüzü: Sessiz Günün Yankısı

Günlerden bir Cumartesi…

Köy sessizdi ama deniz öyle değildi. Balıklar yine kıyıya doluşmuştu, sanki suyun üstü altınla kaplanmış gibiydi.

Leyla evinin penceresinden baktı; erkekler evlerinde oturuyor, çocuklar camdan dışarı sarkıyor, herkes nefesini tutmuş bekliyordu.

O sırada bir grup adam, gizlice ağlarını çekti.

Köy sessizliğini kaybetti. Rüzgâr bile bu ihlalin tanığı gibiydi.

Ve o an, Harun kalbinde bir ağırlık hissetti.

Bir yasağı ihlal etmenin ötesinde, bir güvenin kırıldığını hissetti.

O, mantığın bazen kalbi kör ettiğini, “çözüm” ararken insanın kendinden uzaklaşabileceğini anladı.

[color=] Bir Uyanış: Leyla’nın Gözyaşları ve Harun’un Sessizliği

Sabah olduğunda deniz durgundu. Balıklar yok olmuştu.

Ama köyde bir huzur da yoktu.

Leyla sessizce ağladı, çünkü bu sadece bir yasağın çiğnenmesi değildi — bu, insanın kendi özünü unuttuğu andı.

Harun ise suskundu. Aklıyla bulduğu yolların, kalbini ne kadar uzaklaştırdığını fark etti.

Köyde zamanla insanlar ikiye ayrıldı:

Bir grup, yaptıklarını “zorunluluk” olarak savundu.

Diğer grup, “vicdanı unuttuk” dedi.

Ve o günün ardından, köyün bereketi azaldı.

[color=] Cumartesi Günü Yasağı: Zamanı Durdurmak, Vicdanı Hatırlamak

Kur’an’da anlatılan bu olay — Ashab-ı Sebt — bir yasağın hikâyesi değil, insanın iç dünyasında yeniden yeniden yaşadığı bir sınavdır.

Cumartesi günü yasağı, aslında insana “durmayı”, “beklemeyi”, “sahip olduklarını fark etmeyi” öğretir.

İnsan her çağda, farklı biçimlerde aynı sınavla karşılaşır:

Sabır mı, hırs mı?

Vicdan mı, kolay yol mu?

Söz mü, çıkar mı?

Leyla’nın empatisiyle Harun’un stratejisi birleştiğinde, asıl öğreti ortaya çıkar:

Bilgelik, kalple aklın dans ettiği yerdedir.

[color=] Birlikte Düşünelim, Forumdaşlar…

Bu hikâyeyi okurken kendinize şu soruları sorun:

Biz bugün kendi “Cumartesi yasağımızı” nasıl yaşıyoruz?

Ne zaman “durmamız” gerekirken koşuyoruz?

Ne zaman “sabır” diyerek beklememiz gerekirken, kolay yollarla vicdanımızı susturuyoruz?

Belki de bu hikâye sadece geçmişin bir yankısı değil — bugün hepimizin içinde süren sessiz bir denizdir.

Deniz hâlâ orada. Balıklar hâlâ kıyıya geliyor.

Ama asıl soru şu:

Biz hâlâ o Cumartesi’yi hatırlıyor muyuz?